İşte bu gerçekten nefisti. Balki vardı orada, bi de Larry. Larry, kendini akıllı zanneden aptallardandı. Balki ise saf, umutlu, sevimli taşra adamıydı. Sanki bunlar için yaratılmış olan taş gibi hostes sevgilileri vardı üst katlarında oturan. Balki'nin sevgilisi saftı, yok yok kibar olmanın alemi yok, salaktı. Larry'nin ki ise daha modern görünüşlü ve akıllıydı. Her halde dizinin tek akıllısıydı. O kadar sevimli bi diziydi ki bir kerecik bile bu sevgililerin seviştiğine dair izlenim alamamıştık. Bir de Bay Twinkaseti vardı, okulda devamlı espriler yapardık: Ne Kaseti?. Twinkaseti ehehuh, filan diye. Güzel dizi idi. zuxxi
Bu dizi o kadar sevildi ve benimsendi ki, dizide kulllanılan "Saçmalama kuzen" lafı, geyik literatürüne çok hızlı bir şekilde girdi. Kuzen lafı bu dizi sayesinde komik olarak algılanır oldu. Örneğin bu laf, Tatlı Kaçıklar diye bi dizi var ya, işte orda da sık sık kullanılıyor. flyaway
Charles İş Başında
Bilmem anımsar mısınız ama Çarls'ın ilk zamanlarında -üniversiteyi yeni kazandığı(!)yıl- yanında oturduu aile başkaydı. Ve fekat günün birinde dizinin yapımcısı ani bi kararla koca aileyi Çarls uğruna harcayıverdi. Onları, taşınma süsü vererek yok etti ve yerine o kısa boylu ama güzel kızın da mensubu olduu babasız ama dedeli yeni aileyi getiriverdi. Eeee şov biznıs bu naaparsınız?? Hatta sonradan bi de Çarls'ın annesi ortaya çıktı ve o muhitte bi pizzacı açtı, ve fekat nedense Çarls'a 'Oolum, bak artık kurulu düzenimiz var, gel benle otur sürünme el kapılarında' demedi, diyemedi; dedirtmediler!! hulusi
charles'ın sürekli arkadaşlarıyla takıldığı bi mekan vardı, kameranın karşısındaki kapıdan büyük bi heyecanla girer, gelip kameranın dibindeki masaya çökerlerdi, nası oluyosa o masa da hep boş olurdu. bi de evin girişinde hemen sağda bi gömme dolap vardı, buraya habire birileri saklanır, sona da armut gibi yakalanırdı. indybaba
badi vardı charles'ın kankası. bu badi her dizide bi salaklık yapar ya peşinde koştuğu sarışın kızdan tokat yer veyahut charles'ın başına iş açardı. hiç zil çalmazdı bu lavuk çat kapıyı açar içeri girerdi. sen mi geldin badi derlerdi. alaluna
Çocuklarla Evlilik (sonradan ismi "evli ve çocuklu" olarak değiştirildi)
Aile tam bir "redneck" ailesi. Hepsi çulsuz, hiç biri bir baltaya sap değil, ne vergi veriyorlar, ne fatura ödüyorlar ve bunlarla övünüyorlar. O komşularla birbirlerine harika laf sokuyorlar. Kız da tam aptal sarışın, kendi kendine konuştuğunda manyak espriler çıkıyor. Oğlan desen, abaza mıdır, kaşar mıdır belli değil, bir bölüm öyle bir bölüm böyle. Tek kıllandığım olay Yedi dedikleri velet. Nereden çıktıysa (sonradan doğdu desem ilk yedi yılını niye görmedik?)... Bir esprisi falan da yok iyi mi. aytuğ
Hay Amerikanın ayakkabı satarak bile müstakil evde oturan loser'larını seveyim. scooter
Yedi aslında Peggy'nin erkek kardeşinin çocuğuydu. Yedinci çocukları olduğu için adını yedi koymuşlardı. Bunların yanına terkedip gitmişlerdi. Zaten yedi pek tutmadı bi kaç bölüm sonra çıkardılar. Karşı komşuları vardı yuppileri temsil eden Marcy ve Steve, komiklerdi. Sonra Steve diziden ayrıldı yerine Jefferson diye bi herif getirdiler ama benim zannımca olmadı. Bu arada bizim nesilden olup ta Al'ın kızı Kelly ile ilgili fantazi kurmayan er kişinin testesteron oranında şüphe duyarım hani. maze
Bu Dünyanın Dışından
Zamanı durdurabilme fantezilerimin kaynağıydı. Sarışın bi kız vardı, babası uzaylı, bi doğumgününde buna zamanı durdurabilme yeteneğini hediye ediyodu, kız da sonraki bölümlerde habire zamanı durduyodu. O zamanlar küçüktüm, en çok sınavlar ya da sözlüler esnasında zamanı durdurmasına biterdim, şimdi büyüdüm; öyle bi yeteneğim olsa zaten benim sınavla sözlüyle işim ne aabi diye düşünüyom kendi kendime. witchie
ıvy idi o kızın adı ve iki elinin işaret parmaklarını birbirine değdirerek durduruyordu zamanı. çok denedim olmadı. klytaimestra
Alf
Yahu ne sinir bozan yaratıktı. Uzaydan gelmişti ve bir evde sığıntı halinde yaşamaktaydı. Magandanın allahıydı. Ana bacı dinlemez evin hatunlarına sarkardı. Kedi yemekten hoşlanırdı. Tüm dizi boyunca evin kedisini kovaladı ama asla yiyemedi. Patavatsız, düşüncesiz bir yaratıktı. Evin babası emekli gibi etliye sütlüye dokunmayan, istese de mizacı el vermeyen gözlüklü bir adamdı. Antin kuntin teknolojilerle oynamayı severdi. Bir atölyesi vardı, burada minik tefek deneylerle oyalanırdı. Bir de telsiz vardı orada. Alf zaman zaman bu telsizle sözde "ailesine ulaşmaya" çalışırdı. Hiç alakası yoktu. Altı kuru, keyfi yerindeydi bulunduğu yerde. Evin annesi gayetle şekilli bir bayandı, o kel kafada ne bulduğunu merak ederdim hep. Dizinin başlama jeneriğinde Alf bir kamerayla evin bireylerini çekerdi. Anneyi duşta yakalamıştı, severdim. Evin kızının pek bi numarası yoktu, devamlı telefonla konuşurdu. Nitekim o da bir telefon konuşması sırasında yakalanmıştı Alf'ın kamerasına. Hem de dolabın içinde. Evin çocuğu tek kelimeyle iğrençti. Alf derken ağzında yumurta varmış gibi bir hal alırdı yanakları. "Sana var ya, bi koyarım" diye içimden geçirir, Alf'in kedi yerine onu yemesini isterdim. zuxxi
Bay Yanlış ve Doğru Ahmet
Bi herif vardı, hep yanlış şeyler yapıyordu. Doğru Ahmet de gelip bunu uyarıyordu. Ben daha ufacık bir çocuktum; program bana yönelik olarak hazırlanıyordu yinede altıma sıçmadan edemiyordum bu çıktığı zaman. Kime hitap ediyordu? Nedendi? Nasıldı? Hiç belli değildi. Sonra Ahmet'i oynayan çocuk işten ayrılmış olsa gerek, Doğru Ahmet gitmiş, yerine Doğru Mehmet gelmişti. Bay Yanlış soruyordu: "Ahmet nerde Mehmet?" Mehmet'de şöyle diyordu: "Ahmet büyüdü lise Öğrencisi oldu. Artık ben senin dallamalıklarına son vereceğim." Eşşek gibi yapıttı. zuxxi
Olayın gelişmesi şöyle idi: Bay Yanlış bomboş bir yolda karşıdan karşıya geçmek üzere iken, az daha saatte 10 km hızla gelen bir vosvosun altında kalmayı becermek üzeredir. Bir müddet yukarı aşağı koştuktan sonra soluk soluğa Doğru Ahmet'in yanına gelir va tam olarak şunları söyler: -Yüreğim ağzıma geldi Ahmet, sana olmazsa zahmet, su karşıdan karşıya geçmeyi bana bir daha öğret. Ahmet'in çeşitli zamanlarda Bay yanlışa sarfettiği şu sözler ise bu serinin en can alıcı noktasıdır: -Yanlışsınız Bay Yanlış. sosyopat
Güncelleme : 31.03.2010
Nasıl Başardık ?
‘’Basardigimiza asla inanamiyorum. Aslinda imkansizi basardik biz. 70li yillarda dogan, cocukluk ve genclik yillarini bu yillarda yasayanlara diyorum.
Hijyenik olmayan pamuklu cocuk bezi ile tahta besik ile büyüdük. Cocuklar icin güvenli kapaklar, kilitler, elektirik pirizleri yoktu ve bisiklete kasksiz binerdik. Gidecegimiz yere yanimizda bir koruyucu ile degil yalniz giderdik hic bir risikoyu düsünmeden. Otomobil de cocuk koltugu olmadan ve kemer baglamadan tasirdi bizi. Cesmeden su icerdik.. korkunc!!! Pasta yerdik, ekmek yerdik, sekerli icecekler icerdik ve fazla kilolarimiz yoktu cünkü sokakta oynardik. 3-4 arkadas ayni siseden icerdik ve hicbirimiz ölmezdik.
Oyuncak arabalari haftalarca ugrasip kendimiz yapardik sadece fren yapinca nasil iz kaldigini görebilmek icin. Problemlerimizi kendimiz cözmeyi ögrendik. Sabah evden cikip aksam sokak lambalari yanincaya kadar disarida kalabilirdik. Kimse bize ulasamazdi cep telefonlarimiz yoktu. Akillara zarar!!! Playstationlar, nintendolar, videolar, PC, 98 kanalli kablo yayini, internet, chat odalari yoktu. Arkadaslarimiz vardi sokaga cikar ve bulurduk onlari. Oynadigimiz oyunlarda bazen canimiz yanardi, agactan düserdik, heryerimiz cizilirdi, cesitli kazalar ve yaralar olurdu. Ama asla haklilik haksizlik kavgasi olmazdi. Doktora giderdik kimse de sucluluk duymazdi. Hatirlar misiniz kazalari? Dövüsürdük, itisirdik mor lekeler olusurdu ama biz cabucak iyilesmesini ögrendik. Agac dallarindan celik comak oynardik birbirimizin gözünü oymazdik.
Önceden haber vermeden bisikletle veya yürüyerek bir arkadasimiza gidip zili calardik, iceriye girip saatlerce oynar konusurduk. (Düsünebiliyormusunuz habersiz) Eger dogru zamanda gelmediysek iceri giremezdik. O zaman da hayal kirikligini ögrenirdik, herseyin istedigimiz gibi ve istedigimiz zamanda olamayacagini ögrenirdik. Ögretmenlerin daha cok zamani vardi ve neseliydiler. Herkes koleje gitmezdi, gitmeyenler aptal sayilmazdi. Kuaför de olunabilirdi. Yaptigimiz herseyin arkasinda dururduk ve tutarliydik. Okulla veya kanunla celiskide oldugumuzda ailemiz bizi dislar mi düsüncesi yoktu. Sorumluluk sahibiydik ve herseyi basardik.!!!.."
Dizlerimizdeki Yara İzleri
Yasi yeterince olgun olanlar hatirlarlar.. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, çok güzel bir ülkede mahalleler varmis. Bu mahallelerin çocuklari birbirlerini çok severlermis. Disaridan gelen parolali bir isliga, uçarak asagi iner,beraber olacaklari anlari iple çekerlermis. Kavga etseler de kin tutmaz, her gün yeniden dünyalar kurarlarmis. Herkeste paylasma duygusu, sevgi ve arkadaslarini kollama duygusu yavas yavas gelisirmis. O zamanlar çocuklar okula servis ile degil, kösebasinda bulusarak giderlermis. Onlarin yolunu gözlemezmis evdeki bilgisayar, sehrin en iyi dersanesi, hazirlik kurslari.
Bilmezlermis hamburgeri, MTV`yi, interneti, cep telefonunu, tetrisi, nintendoyu... Bilirlermis duvarlarin üzerinde sohbet etmeyi, hatira defterleri doldurup sevgileri kesfetmeyi. Bilirlermis horoz sekercisini, elleri kirli macun! cunun tornavida ile koydugu rengarenk macunlari. Eve gitmeyi unutmayi, hava kararinca dayak yemeyi, sonra bir islikla tekrar asagiya kukali saklambaca kaçmayi. Bilirlermis o hakkinda türlü seyler söylenen evdeki garip adamdan korkmayi, küsmeyi, ayni kiza asilmayi, torbalarla misket toplamayi, gicir köstek ayirmayi, degis tokus, kaybedince kapisi, Teksas`i, Tommiks`i, Konyakçi`nin dislerini... Iç içe konan naylon toplari, tastan kale direklerini. Üç korner bir penaltiyi. Üzerine apartman yapilan top sahalarini, sonra o apartmana tasinan yeni dostlari ve onlari kapma yarisini.. Otobüsteki biletçinin lastik silgi sarili kalemini, yogurtçuyu, kalayciyi, hallaci.. Evlerin arkasindaki odun kömür depolarini. Yakar topun yakisini. Mantarli gazoz kapaklarini, yaldiz kazimayi. Yandaki mahalle ile alinan kavgayi, her kavganin çikardigi kahramani-ödlegi Kan kardesligini, ip atlama, lastige basma, topaç virtiözlügünü,! çelik çomagi, kirilan camlari, toplanan paralari..Açik hava sinemalarini,frigo-buzu...
Sonra zamanla bu güzel ülkede durumlar degismeye baslamis. Yaslar ilerledikçe bu birliktelik, koruma kollama duygulari bu mahallenin çocuklarinin baslarina çok isler açmis. Daha sonra issizlik,hayat pahaliligi, enflasyon, köseyi dönme, adamini bulma, mali götürme falan derken, herkes yüzünde soluk bir bakis, içinde hayatin yenilgisi, çaresizlikleri, tatminsizlikleri ile basbasa kalmis.
Çocuklari mi? Çocuklari simdi koca koca apartmanlarin arasinda, nefes alinmaz bir havada, evlerinde, sanal bir dünyada, emniyet içinde ve yalniz yasiyorlar. Anneleri babalari onlari çok seviyor. Beta kapmasinlar diye kalabalik ortamlara hiç sokmuyor. Hafta sonlari hep beraber Karum ya da Galleria`dalar. Okul servisleri çocuklari neredeyse yataklarindan aliyor. Çocuklar trafik kaygisiyla kösedeki markete dahi gönderilmiyor. Babalar sirk! etlerin bilançolarini, çocuklar da dersane reytinglerini izliyorlar. Hepsi birer test uzmani, sayisal-sözel yuvarlanip gidiyorlar. Seksek oynamayi degil ama taban puanlari çok iyi biliyorlar. Hayata açilan pencereleri; Windows 95, Windows 98... Onlar ekrana, ekran onlara bakiyor ve koca bir hayat disarida akip gidiyor..
Ve sehrin disinda agaçlar; tirmanacak, salincak kuracak, kalp kaziyacak mahalle çocuklarini bekliyor. Paylasmayan, yalniz, bencil, kafesler içinde, gürbüz, güvendeki çocuklari...Hiç sopa yememis,agaçtan düsmemis, topu yandaki bahçeye kaçmamis, dizlerinde yara kabuklari olmamis çocuklari...
Can Yücel
Mac Gyver
Ajan mıydı neydi, tam belli değildi. Arkaya uzamış sarı futbolcu saçları olan sevimli bir adamdı ama hiç kız arkadaşı olmamıştı. Çok konuşmaz, işini yapardı. "Silah kullanmayacağım" diye her türlü maymunluğu yaptı. Kalemden roketatar, sifondan el bombası icad etti. Maganda ruhlu kahramanlardan değildi o, ilime bilime adamıştı kendisini. Hiç görülmemiştir rakiplerine uçarak kafa attığı. İllet gelirdi bu adamın zekasından rakiplerine. Bir gün hiç unutmam bu dizi ve sevimli karakterle kaptırmış dalga geçiyorken fizik hocası gelmişti aramıza. "Çocuklar o adamın yaptığı her şey bilimsel olarak gerçektir. Hastasıyım o dizinin" gibi bir şeyler söylemişti. Fizik hocasına Mc Gyver lakabı takmaya yeltendik ama pek tutulmadı öğrenciler arasında. Taşıyamadı demekki o karizmayı. zuxxi
Kara Şimşek
Vay. Ne acayip diziydi bu. Hepimiz deli gibi seyrediyorduk. Kit vardı orada akıllı araba, konuşuyordu, hopluyordu, zıplıyordu, sahibi Maykıl'ı her türlü durumda ihya ediyordu. Maykıl bi yerde sıkıştığı zaman hemen saatini çıkarıp telsizle Kit'e ulaşıyordu: "Kit, hemen kapıya gel." O da cevap veriyordu: "Yettim Abi." Bizzt dakkada kapıya gidiyordu. Kit'in ön tarafında bir sağa bir sola giden ışıklar vardı. "Ciyufbuh .. ciyufbuh" diye sesler çıkarıyordu. Bizim taksiciler pek sevmişti onu. Ortalık Kit'den geçilmez olmuştu. Manyak gibiydi. zuxxi
Mavi Ay
Of pek süperdi. Bruce Wills ve Cybill Shepherd oynuyordu: David ile Madie. Devamlı kavga ederlerdi. Bunlar dedektifti. Ortak çalışırlar, birbirlerine her anlamda dellenirler ama aralarındaki aşkı asla kabullenmek ve yaşamak istemezlerdi. Her Cuma akşamı deli gibi bekler seyrederdik. Belki bu akşam sevişirler, hiç olmadı öpüşürler diye ekranı tırmalardık ama onlar devamlı kavga ederlerdi. Tam duygusal bi an olur, "Heh buzlar çözülüyo, yapışacak şindi David" derken, hobarey bir kavga çıkardı. Madie deniz mavisi gözleriyle erkeklerin yüreğinde taht kurarken, David kızlarımızın beyaz atlı prensi olmuştu. Bruce Wills yumurta gibiydi o dönemler. Bi de bayan Topesto vardı ki neden öyle komik ve güzel bir ismi olduğunu hiç bilememiştim. zuxxi
David le Madie hep aynı anda birbirlerine onca şey söyleyip kavga ederler, birbirlerinin dediklerini asla dinlemezlerdi. Sonra sinirlenip odalarına giderler kapıları aynı anda hızla çarparlardı. Fakat David dayanamaz tekrar kapıyı açıp bakardı. cloé
Hayat Ağacı
Yazık oldu bu diziye; Sam denen fettan kadının gölgesinde kaldı her zaman. Kimse dizinin gerçek ismiyle ve konusuyla ilgilenmez, Sam ve Kayl Mestırs biraderin aşkıyla ilgilenirdi. Halbuki başka renkli karakterler ve konular da vardı. Marshall Ailesi vardı mesela. Bunlar dondurmacılık yaparak parayı bulmuş bir zenci ailesiydi. Edım diye saf bir oğlan dolanırdı ortalıkta, sanırım çok fazla efendiydi, kıllanırdım ben o heriften ve hayatta başarısız olmasını isterdim. Sam çok güzeldi çok. Ufacıktım, okuldan geldiğimde dizi başlamış olurdu, annemlerin yanına kurulur keyifle izlerdim. Aslında hep Sam'e bakıyodum ben. Yıllar sonra bir yerlerde tekrar rastladım bu diziye. Meğer ne dandik hatunmuş o Sam. Sarışın, hafif şaşı gözlü, biraz topluymuş suratı da. zuxxi
Uçan Kaz
Nils diye bi çocuk vardı, mazlum hayvanlara zulmederdi sürekli. Soora bi cüceye bulaştıydı. Cüce harbi elemanmış bi harekette Nils'i ufacık yaptıydı. Ufaldıktan sonra hayvanlarla da konuşmaya başladıydı biizm Nils. Önceden zulüm yaptığı bi kazı kafalamış, onunla diyar diyar gezmişti. Yanında bi kankası vardı, köstebek. Adı kerot mu, kerıt mı öle bi şeydi. Sonunda doğru yolu bulup tövbe ediyodu. Her hafta delice bi merakla izlerdim. eşşeğinki_gibi
Uçan kazın adı Morton’du. Sürünün geri kalanı ördekti ama Morton uçabilen bir kaz idi. O köstebek, Neils’in ve Morton’un adını çok komik söylerdi bastıra bastıra. “Neiiillss! Morrrton!” (sesinizi incelterek okuyunuz.) Arkadaşlardan birini bi şekilde mort edince “Nihooyyt, naber Morrrton!” der idik. Bono
Clementine
Clementine 'in gerçek hayatta ayakları sakattı ve tekerlekli sandalyede oturuyordu. Yaşadıkları maceralar hayal alemindeydi. Küçük köpeğinin başında pervanesi vardı ve uçardı. Mavi bir küre içinde gelip her defasında Clementine'i kurtaran kızın adı Hemera idi. Babası 2. dünya savaşına katılan bir pilot idi ve savaşta ölmüştü. Müziği de güzeldi yav. Abimle seyrederdik. my KIL
Malmot adlı o ateş adam her bölümde Clementine'in başına bela olsun diye farklı bi adam görevlendirirdi. Vazifesini başaramayan bu adamları da böcek veya sülük eder, lavlarda yüzdürürdü. Zalim çok korkuturdu beni. sylvester
Heidi
Japon çizgi film anlayışıyla tanıştığımız eserdi. Alplerin tepesinde dedesiyle birlikte yaşayan öksüz bi kızdı Heidi. Peter diye arkadaşı vardı. Aralar kopmuş... Heidi'nin şehre inip Klara diye kötürüm bi kızla kanka olmasını hatırlıyorum. İlkokulda öğlenciyken dokuzda kalkar izlerdim. Hazırlığın sonunda Almanca öğrenmenin gazıyla Heidi'den bi bölüm sergilemiştik. Sonunda da şarkısını söylemiştik: "Haaaaydi, haaydi, dayne velt zind di beeerge... Holaladili.." çernük
Ben en çok taze fırından çıkarıp yedikleri, üzerinde 3 çizgi olan ekmekleri severdim. Heidi’nin dedesi de yaman bi adamdı, Heidi’yi okula göndermek istememişti. Hiç okula gitmemiş ve fakat hayat hakkında engin bilgilere sahip bir adamdı. Çoban Peter ise onun izinden ilerlemekteydi. Heidi dombikti, onun dombik yanaklarından sıkmak istemişimdir hep. bono
Güncelleme : 21.02.2010
Voltran
Su zamanlardaki antin kuntin bilimkurgu cizgi filmlerin babasiydi. Bizleri saf dünyamizdan alip savasci diyarlara götüren ilk cizgi filmdi. Her pazar saat onda baslardi. Hemen kalkar seyrederdik. 5 tane aslan vardi. "Voltran, Voltran, Voltran" deyince koskocaman robot olurdu. Ama bunlar kocaman robotu olusturmadan önce illede tek baslarina savasmaya calisirlardi rakipleriyle. Sonra baktilar olmuyo direkt Voltran olusturulurdu. Madem teknoloji mevcut, bastan olustursaniza sunu karaktersiz herifler. Hepsi birlesiyo ama en son, o en acar olani "Ben de basini olusturacagim" demiyormuydu? Diyordu valla. Hey gidi günner heeey. Voltrancilik oynarkene uurasmazmiydik hep "basini olusturan" olmak icin Aslanlar birlesirken söyledikleri abuk sabuk laflari hatirlatmak isterim: "ic kilic sistemi hazir, dainoten baglantilari acik, infra hücreler tamam, mega iticiler acik.Voltran Voltran Voltran". Yillar ilerleyip de lise siralarinda eski voltran'li günler yadedildiginde mutlaka ayni esprinin "Ben de s.kini olusturacagim" seklinde tekrarlandigini hatirlatmadan gecemeyecegim. Hatta bu düzeysiz abaza esprisine uzun ve abartili bir sekilde gülünmesinin ardindan, "eger olsaydi Voltron'inkinin ne büyüklükte olacaginin" tartismasi olur, olay bir kizin yaklasmasiyla son bulurdu. zuxxi
Vikingler
Bu güzeldi. Cocuk acayip akilliydi. Herseyi planliyor, salak ebeveynlerini ve kavmini refaha tasiyordu. Vikinglerin basina bir bela musallat oldugunda cocuk hemen düsünmeye baslar, kafasinda bir ampul yanana dek takilirdi. Ampul ile beraber ellerini saklatarak "Buldummm" diye bagirirdi. "Ulen bu yezit bu kez ne buldu?" diye meraklanir, sonuna kadar seyrederdik. Fatih Sultan Mehmet gibi gemileri karadan filan yürütürdü. Ama biz bu fikrin padisahimiza ve bir Türk'e ait oldugunu biliyorduk, onurlaniyorduk. Bir de sarkisi vardi. Kesin hatirlarsiniz. Söyle: Haftaya, bulusalim haftaya. Vikingler geliyor, devami haftaya... Laylaylom.
He-Man
Acayip cizgi filmdi canim. He-Man denen yaratik gercek yasaminda Clark Kent misali takilan Edim adinda bir prens oglandir. Saklabani Orko ve kendisi kadar tirsak kaplani Titrek ile beraber Eternia Sarayi'nda gününü gün eder. Ne zamanki ülkede isler ters gider, bir kahramana ihtiyac duyulur, bu Edim; "Abi ben bi sigara alip geliyorum" gibi bahanelerle daglik taslik bir araziye gider, kilicini yukari kaldirir ve su efsanevi cümleyi söyler: "Gölgelerin gücü adina. Güüüc bende artik." Gücün daha önce kimde oldugunu asla söyledigi görülmemistir. Kendisi süper bir savasciya, titrek ise yüzünde maske olan deli bir kaplana dönüsür. Artik Edim, "Hi-Man"; Titrek ise "Atilgan" olmustur. Kaplanda neden maske oldugu sorusuna cevap verebilen bir kisi o dönemde cikmamistir. Ülkedeki huzursuzlugun sebebi mutlaka, illede, herzaman Iskeletor'dur. Cok ünlü bir karakterdir kendileri. Dilimize yerlesmis olan "ibnetor" kelimesinin bile buradan türemis olabilecegi rivayet edilir. He-Man Iskeletor'u her bölümde paso hirpalar, tartaklar. Bir kerecik de o essek gibi kilici kafasini ucurmakta ya da bir tarafina monte etmekte kullanmayi akil edemez. Iskeletor da her bölümde uzaga birakilan kedi gibi maceraya döner. Her bölüm, sonunda Orko'nun cikip; "Bu bölümde tam bir dallama gibi davrandim. Generalin sözünü dinlemedim, basimiz bitten dötümüz sitten kurtulmadi" deyip günah cikarmasi ve mesaj vermesi ile son bulur. Hepimiz nefis bir yarim saat gecirmenin verdigi mutlulukla televizyonun karsisindan ayrilip, odamiza gidip, kapiyi kapatarak elimize bir cetvel alir, yukariya kaldirir ve o özlü sözleri söylerdik. Annemizin cart diye kapiyi acmasi ve "Aman da benim oglum Hiimen olmus" demesiyle kahramanlik karizmasi sifira iner, mal gibi yemege oturmaktan baska caremiz kalmazdi. cornholio
Şeker Kız
Ah eski cizgi filmlerden Seker Kiz Kendi'yi hatirlayan yok mu? Hani kimsesizdi de evlat edinildigi evde gayda calip etek giyen Antoni'ye asikti. Sonra Antoni ölmüstü, nasil aglamistik... Bi de güzel jenerik sarkisi vardi: Hotenbaytaruaraisüti - hüritti küritti raisüti - vatasiva vatasiva kendi.
Yakari
Amanin ne idi o ole yaa!! Siyu kabilesinden oldugunu sandigim bir veled, kendi köyünde ne oldugunu degil cocuk halimle simdi bile anlayamadigim abuk bir olaydan daglara ovalara cikar hayvanlar alemi ile, at, kus, kartal neyim ve tüm börtü böcek ile sohbet ederdi. Asil önemli olan oradan bir ders mutlaka cikardi. Yahu bir kartala neden bilmem birsey soruyor ve kartal; "kuriku kukiruku kukkuriku" türünden laf ediyor ve sonuc toplumsal birkural cikiyodu. Yakari hayvanlarin dilinden anlayabilen ermis bir kizilderili sopari idi. Bu Yakari'nin bir de ati vardi. Fakat atin kisneme seslerini bizim seslendirmecilerden biri "Aaaiiii, Aaaiiii" seklinde yapiyordu ki, beni en cok sevindiren bölüm bu idi! Ne dedigini anlamak mümkün degildi. Bir tek cümlelerin sonunda Yakari adi gecerdi. O zaman anlardik. Bi de garip bi cingili vardi. "...tendu yakari" diye biterdi. Uykudan Önce'nin sonunda cikardi. Bi kizilderili cocukcagizdi, atinin kisnemelerini tercume ederdi falan. Bi de bi kiz arkadasi vardi. Ortada konu falan da yoktu iyi mi!! Tam Uykudan Önce yani!
Eye of the tiger
Aci yok Rocky!! Kizlarimizin tamamen uzak kaldiklari, erkeklerin ise köküne kadar yasadigi bir kültürdür Eye of the Tiger. Dünyanin en nefis filmi Rocky'de gaza gelme bölümlerinde kullanilir. Bu yüzden çogu kisi gerçekte kimin söyledigini bilmez. Raki, arkasinda binlerce veletle kosturur ve merdiven çikar, bizler ekran, beyazperde basinda yumruklarimizi sikar, alnimizi kiristirirdik. Hemen ertesi gün Body'ye yazilmaya karar verirdik. Yillar geçti fakat kenar mahalle vücut salonlarinda gaz sarkisi olarak kullanilmasina son verilmedi. Kisi bu sarki esliginde milyonlarca mekik çekebilir, "tsih ... tsih" diye sesler çikartarak kipkirmizi olabilirdi. zuxxi
Mahalle Maçları
Mahalle maçlarinda baska hiç bir resmi müsabakada rastlayamayacaginiz kurallar ve terimler vardir. Iste bazilari:
3 KORNER 1 PENALTI :Hepimiz biliriz iste; kornerler kullanilmaz, her takim kazandigi 3 korner için 1 penalti kullanir. Penalti hakkinin sayilmasi ise "penalti 1" ... "penalti 2" diye essekler gibi anirilarak yapilir.
ATAN ALIR SIPOR :Mahalle maçlari genellikle caddelerde yahut bahçelerde yapildigi için topun kaçma olasiligi olan çok yer vardir. Top bir yere kaçtiginda topu kaçiran takimin karsisindaki takim hemen, atan alir sipor? der. Top onlarin sahasinda auta çikmis oldugu halde karsi takim topu almak zorunda kalir. Hemen akabinde aralarindan en sempatik olani, Olm atam öldü topu alamaz? esprisini patlatir. Herkes deli gibi güler. Topun alinmasiyla oyun yeniden baslar.
ELIN AVANTAJI OLMAZ :Takimlardan biri ataktadir. Defans oyuncusu topu elle keser fakat pozisyon devam eder ve gol olur. Golü yiyen takim el var diye mizirdar. Karsi takim, Avantaj olm. der. Hemen akabinde kaleci ? Ulan elin avantaji olmaz.? diye haykirir. Bir yere varilamaz. Kisir döngüdür.
ADAMIN GOL DIYO :Gol atilir fakat yiyen takim saymaz. Hep bir agizdan Direk ulan ! Diye anirmaktadirlar. Fakat içlerinden biri, Gol abi der. Karsi takimdan bunu duyan biri direkt atlar ve, ulan adamin gol diyo diye serzeniste bulunur. Gol sayilir, adam dövülür.
ABANMA YOK :Genelde küçük çocuklar arasinda yaygindir. Kaleciler abanma yok derler. Aralarindan yasça büyük olani Lan kari misiniz ? dese de abanma olmaz.
GÖNÜL ALMA :Büyüklerle küçüklerin ortak oynadigi maçta büyüklerden biri gaza gelip küçük bir çocuga sert girince direkt penalti olur. Nerede olursa olsun. Küçük çocuk sevilen bi simadir ve faulu yapan abidir. Penalti kullanilir, genelde gol olmaz çünkü kalede bir ayi vardir ve penaltiyi atan küçük çocuktur.
ÜÇ ADIM AÇILMAK :…denen olayi atlamak senelerini betonda top oynayarak, dizinde o çok derin olmayan ama sürekli yanan yaralarla dekore eden biçok mahalle topçusunu üzecektir. Top, frikik noktasina dikilir ve rakip barajin üstüne dogru adeta onnar orda diilmisçesine yürünür. Kocaman üç adim atilir ve baraj gögüsle itmek suretiyle uzaklastirilir. Adimlarin büyüklügünden sikayet edenler iki kere o-ha ! der. Penalti vuruslarinda en biçkin forvet oyuncusu sahne alacagindan kalecinin gözü korkar. Hemen içi rahatlatilir: -korkma olm, teknik vurcam.
GOL DIIL OLM BEL ÜSTÜ :Minyatür kale maçlarda elle tutulmasina engel olunmak için getirilmis bir çözümdür ancak bel üstü gibi kisiden kisiye degisen ve ispati zor bir kriter getirdigi için nice kavgalarin çikmasina, nice baslarin yarilmasina sebep olmustur. I
ELDEN GOL OLMAZ :Pasa pasa oynuyoruzdur, adamin tekinin eline çarpar top, biz dikeriz topu, hemen bi mahalle maçi oyun kurallari uzmani pörtler oradan bi yerden ve der ki "Elden gol olmaz !" Ulan niye olmasin hasta misin sen? El karari verilmisse, bunun sonucu frikiktir. Herkes de kabullenmistir elden gol olmayacagini, hatta baraj bile kurulmazdi bazen. Ben de büyüyünce ögrendim elden direkt kaleye çekilip gol atilabilecegini. Ögrendim de ne oldu, o caanim frikiklergeri mi geldi?
BAZI KLASIK LAFLAR
Avut be oglumm, avut - Kasti faul yapma lann - Direk abi direk, valla gol diil - Abi siz çok güçlü oldunuz ya, Behçeti bize verin, Necatiyi siz alin - Ahh bacagim, annem anneeem - top benim oglum, istedigimi oynatirim - Beste devre onda biter - Santra yapin lan santraaa - Sahsi oynama oglum pas ver - Abanma beee - Yuhhh o da kaçar mi - Hakeme gözlüüük - Ortani göriyim…
Bazen top insanin pek münasip olmayan bi tarafina gelir, herkesin reaksiyonu aynidir: Ise ise !? Uygun araziye çis edildikten sonra maça devam edilir.
Mahalle maçlarinda her zaman saçi ince telli ve uzun olan kisiler vardir. Bunlar geriden topu alip bütün güçleriyle ileri kosarken kafalarini ileri dogru atarlar. Amaç gol atmak ya da rakibi çalimlamak degil, saçlarin rüzgarda ahenkle dans etmesini saglamaktir. Bu kisiler büyüyünce Fenerbahçeli Ilker gibi olurlar.
Top zirt pirt araba altina kaçar. Böyle durumlarda, sahadaki en çelimsiz ve en hop-zip kisi, en iri yari kisi tarafindan topu almaya gönderilir. Arabanin altina kaçan toplar tam ortasinda durur bazen, kimse yetisemez oraya. Bu sefer tas atma ve sopayla itekleme fasli baslar. Arabanin egzosuna vurulan birkaç darbeden sonra top yuvarlana yuvarlana çikar bir taraftan; artik kosarak maça geri dönme zamanidir.
At bakiim aabinin killi göösüne... Ya ne iirenç bisiiydi bu. Sen takimini kurmussun, pasa pasa maçini yapiyosun. Muhtemelen yasça ve boyutça senden büyük olan eleman damlar, bu gereksiz cümleyi sarfederek maça dahil olur, tadimizi tuzumuzu kaçirir.
Sonra mesela hem gol hem penalti olunca agizlara kolayca yerlesecek "giren gole penalti olmaz" cümlesini söylüyo, pozisyon geçiyo, çocuk evine dönüyo ama ifade baki.
Oynayacak kisi sayisinin tek olmasi ve kimsenin oyundan çikarilarak kalbinin kirilmak istenmemesi durumu sözkonusu olur sikça. Bu durumda futbol kariyeri en berbat durumda olan fasulyeden tabiri ile adlandirilarak birinci devre bi takimdan ikinci devre bi takimdan oynatilarak ufacik yüreklere ve beyinlere adaleti yerine getirmis olma duygusu zerk edilir. Aksam herkes eve gidip yattiginda da hep o günkü maçi, varsa attigi golleri, kaçirdiklarini, bir sonraki maçlarda yapmayi planladigi hareketleri hayallenerek uykuya dalar. bu planlanan ama becerilemeyen hareketlere girmiyorum.
Bazen küçükler kendi aralarinda oynarken eli torbali bi adam, is dönüsü maça dalip topu küçüklerin ayagindan alir ve aptal aptal seyler yapmaya baslar. Eger adam yetenekliyse bi iki numara yapip çocuklarin aklini alir. En sonunda topa hizlica vurur. Çocuklar topu yakalayamaz ve top uzaga gider. Eli torbali adam is dönüsü yaptigi ufak atraksiyondan mutlu bir halde evinin yolunu tutarken çocuklarin hay .mina koyiim, top ta ebesinin .mina gitti, kim alcek lan topu dedikleri duyulur.
Mahalle maçlarinda rastlanan pekçok tatsiz durumdan sadece biridir kalecisizlik. Herkes kendisini ispatlamak ve golleri yagmur edip yagdirmak istediginden kimse kaleye geçmeyecektir. Adil düzen, ilk, "kalede son" diye bagirani kayirmaktadir. Hemen arkasindan gelen "son bir", "son iki" gibi çigliklarin sonunda artik son kaç oldugunun bir önemi kalmayan agir kanli arkadas kaleye geçer. Kaleci gerek iki golde bir, gerekse dakka ayriyla eldivenleri bir sonraki arkadasina teslim edebilir. Nizam böyle emreder. Arkadasin biri "iyi orta gol getirir" diye bagirir. O da iyi bi orta yapmaya çalisir ve ortasini yaptiktan sonra düser. Arkadasin dizi kaniyodur ama farkinda deildir. Birisi ordan, "olm dizin kaniyo" der ve olan olmustur dizi kaniyan çocuk aglamaya baslamistir.
Iyi güzel de bütün bu kavramlar, kitabi olmadan, televizyon olmadan nasil herkes tarafindan bilinebiliyor ?
80 'ler
1980li yıllarda hayatının ilk tecrübelerini yaşamış, ilkokula gitmiş, Kenan Evren´i, Erdal İnönü´yü, Özal'ı tanımış olmak, Ajda Pekkan´ın Alo, Michael Jackson´ın Pepsi reklamlarını hatırlayacak kadar şanslı olmak demek.
Big in Japan, The Final Countdown, Eye of The Tiger demek.
İcraatın içinden demek, "Semra koy bir kaset de neşemizi bulalım" demek.
Köprü demek, ödediğiniz her kuruş verginin yol, su, elektrik olarak size geri dönmesi demek
Voltran Voltran Voltran demek , depozito toplamak adına kola şişesi biriktirmek demek, Adile Naşit`ten masal dinlemek demek.
Debbie Gibson, tiffany, Jason Danovan, Sandra, Modern Talking. vb. dinliyor olmak...
Comanchero´nun ve life is life'ın sözlerini ezberlemeye çalışmak demek...
Michael Jackson, Madonna, Samantha Fox demek
Korhan Abay, Cenk Koray, Metin Milli, Ersen ve Dadaşlar demek.
Clementine, He-man, She ra, Transformers demek.
Okula siyah önlükle gitmek demek. Kayahan, Nilüfer, Sezen Aksu, Barış Manço ile büyümek demek.
İhtilal çocuğu demek, Köle İzaura demek, Ziyaretçiler demek!!!!
Acidçi misin metalci mi demek...
Moruk demek,Herild yani demek,Hey corc versene borc demek,olmaz maykil bende de yok cevabını işitmek demek, geriye dönüp baktıkça iç geçirmek demek...
Edi mörfiiiiiii huuuuuuuuuuuuuu şörli makleeyynn yeeeeeee diye bağırıp en az bir technotronic kasetine sahip olmak demek.
Mahalle çeşmelerinden su içmek, bayramları iple çekmek, cumhurbaşkanı denince Kenan Evren'i hatırlamak demek
Koltuk altında topla okul bahçesine yalnız giderken "nasılsa oynıycak birileri vardır" diyebilmek demek
Eti kemik geçiyor demek;
Evden çıkmayan bilgisayar bebeleri haline gelmeden çocukluğunu yaşayabilmiş, son dönemin bir üyesi olmak,
Ne sorusuna zonk cevabı vermekten zevk duymak, büyüteç ile kağıt yakmak ve siyah kağıtların beyaza oranla daha kolay yandığını keşfetmek, 9 voltluk pile dilinle dokunup o ekşi anı yaşamak,
Televizyon konserlerini teybe çekerken odaya giren anneyi hemen susturmak,
23 nisan çocuk şenliğinde gelen yabancı çocuklara 5 dakikada aşık olmak demek
Son dersin son 5 dakikasında parkeleri giyip zilin çalmasını beklemek, hurraa kapıya doluşmak, dışarıya pestil olarak çıkmak demek,
Sinek ilacı arabalarının arkasında bıraktığı bulutta deli gibi dolaşmak demek.
Kutu kolayı açtıktan sonra kapağını çekip çıkarıp atmak demek
Tipe bak demek,
Fon müziği Laura Brannigan'dan Self Control olan günler, Bakkala gitmenin, sokakta oynamanın, harçlık toplamanın geçerli sayıldığı, Havuç´un olmadığı yıllar demek... her şeye rağmen temiz ve el değmemiş bir hayat demek... Sonrasında biz büyüdük ve kirlendi dünya demek.
Pazar akşamları mecburen yıkanmak ve erken yatmak demek
Sesi açıp kısmak için televizyonun dibine kadar gidip üstündeki düğmelere basmak zorunda olmak demek
Şehirlerarası yolculuklara çıkarken otobüsün 302s olması için dua etmek. Bilet alırken arka kapının önü ve tekerlek üstü olmasın demek.
Resimli futbolcu kartları demek, süper babaanne demek, fantayla kolayı karıştırmak demek, mahalle kavramı demek.
Çavuşevsku ve karısının kurşuna dizilişini TV'den seyretmek demek, o görüntülerin yıllar sonra bile kafadan hala çıkmamış olması demek.
Anket ve hatıra defterlerinin olması bunlara seviyorum ama kimi diye başlayan maniler yazmak, önünde tek arkasında 2 çizgi olan külotlu çorapların havada sallanarak giydirilmesi, içinde biri sabunlu iki ıslak bez olan Mustili beslenme çantası, dantel yaka, yenen kokulu silgi, leblebi tozu çekerken atlatılan ölüm tehlikeleri, hulohop, ayak bileğine takılarak çevrilen top, sek sek oynamak, bayramda mahalleye dağılıp şeker toplamak, müsaitseniz annemler size gelecek demek.
TRT´nin yayın akışının bitmesiyle çalan İstiklal Marşı için ayağa kalkıp, marşı hazır olda bangır bangır söylemek ve marşın bitiminden sonra çıkan tiz "biiiiiiiiiiiiip"sesine rağmen televizyonu kapatmamak demek.
Zerrin Özer demek. Nasıl da geçmişti bütün bir yaz demek. Bu şarkıya kafanda klip çekmek demek.
Annelerin Çernobil yüzünden çay içirmemesi, gofret yedirmemesi demek..
Challenger'ın olduğu günkü haberleri hatırlamak demek..
PKK saldırılarında her gün mutlaka birilerinin öldüğünü duymak ama anlamamak demek.
Veronica Castro'yu güzel zannetmek demek.
Kenan Evreni Atatürk zannetmek demek.
Yazlık diskolarda içeri alınmamak demek, bunun için ağlamak ve içeride- her nedense- You are in the army now- şarkısında sarmaş dolaş dans eden abi ve ablalara bakıp özenmek demek
Gorbaçov´un kafasındaki kırmızılığın ne olduğunu merak etmek, anneye "Zeki Müren´e teyze mi diyim amca mı diyim" diye sormak,
Kenan evren´in cumhurbaşkanlığı görevinden ayrılırken Çankaya köşkü basamaklarından yavaş yavaş inip sekreteriyle vedalaşmasını hatırlamak.
"Hayat Bilgisi" kitabında Kenan Evren´in resmi olması, her yere modern cami inşa etme furyasına anlam verememek,
Batman ve Şirnak´ın henüz il olmadığı günleri hatırlamak,
Özal'ın çenesinin enteresan yapısına anlam veremeyip, "acaba benim çenem de ilerde böyle olur mu" kaygısıyla aynaya bakmak demek...
Breyk breyk arkadaş arıyorum demek
Eve lazım olur diye fazlaca pul almak demek
Ho ho ho hoover demek
Zeki Müren'in size alo diyoruuuum demesi demek
İlkokulda Halley, Petrol ve Komancero şarkılarını uydurma sözlerle söyleyerek dans eden Tolga Han özentisi sefil dans grupları kurmak okul sonrasında ise her gün koşturarak eve gidip; bu toprağın sesi programında kımıl zararlısı ile mücadele yöntemleri, orman köylüsünün sorunları ve yüksek randımanlı durum bugdayı türleri ile ilgili verilen faydalı bilgilerin ardından Kamber ağa ile uyanık skeçlerini büyük bir ilgi ile izlemek demek küçük yaşta bilinçli bir çiftçi kadar ziraat bilgisine sahip olmak demek
Sinemalarda the Lord of the rings, Harry Potter vs. izlemek yerine Jules Verne romanları okumakla geçirilen bir çocukluk demek
"Aldım çantamı kolumaaa, çıktım Dallas yoluna, ben Babi´yi beklerken Ceyar girdi koluma" şarkısını dansıyla birlikte bilmek demek
Ama bunu söylemenize gerek yok ki, ben yapınca alışverişi, zaten alıyorum satış fişi likleri barındıran Ali-Ayşegül Atik reklamı ve bakkal amca, bir pergel, bir kalem, bir de çikolata alacağım. Erooooolll, Eroooolll buraya gelin dedim size buraya ! fişini de al oğlum´daki Meşhur Erol, hadi hep birlikte, hep birlikte, biz biz olalım yemeklerden önceeee, lavaboya koşalım, hafta da bir kere tırnakları keselim, fırçalayıp onları tertemiz olalım diye şarkılar ezberleyen bir nesil olmak
İcraatın içinden izleyip Özal´ın kalemine bakıp hipnotize olmaya çalışmak
Videocudan American Ninja, Kartal, Kan Sporu ve Evil Dead gibi filmleri kiralamak demek
Analogtan dijitale geçiş devrini yaşamış birey olduğunu anlamak ve ikisinden de farklı zevkler aldığının farkına varmak demek
Çok güzel bir ülkenin son yıllarını hayal meyal hatırlamak, sonra da çivisinin çıkışını görerek büyümek demek
Hava durumlarının eksi değil de "sıfırın altında bilmem kaç" denildiğini bilmek demek
Apartmanın çatısına 5 metrelik anten takıp üstüne de tencere kapağı bağlayan bir abinin sizi TV önüne oturtması ve çatıdan oldu mu diye bağırıp anteni ayarlamaya calışması. Yunanistan kanallarını görüntülemek adına .. oldu oldu diye camdan kafayı çıkarıp bağırmak ve kimsenin buna şaşırmaması demek. Siyah beyaz ve karlı bir görüntü de olsa ..Üstelik Yunanca tek kelime anlamasanız da gündüz vakti çizgi film izlemek için az debelenmemiş olmak demek...
TRT 1´de oluşan sorunlar sonucu yayına bir süre ara verildiğinde ekrana getirilen donuk ağaç, dağ bayır resmine 10 dakika hareketsiz bakabilmek demek,
Yüzyıl içindeki en iyi, en kıyak kuşak. Hem eski hem yeni olmak demek.
Biraz gözü açık bir 80'li, yüz yıllık nesil kültürünü bir porsiyonda almış demektir.
Muhtemelen hayatımız boyunca yaşadığımız en güzel 10 yıl demek...
Türkiye'de yaşamış son mutlu kuşak olduğunu hüzünle hissetmek demek.......
Asude Taçyıldız
Telefon Defteri
INSAN TELEFON DEFTERINI TEMIZE CEKERKEN BAZI ISIMLERI ESKI DEFTERINDE BIRAKIR. Onlar artik bir daha asla aranmayacaktir. Garip bir hüznü barindiran bu silik isimlere bakilir bakilir. Kimi okuldan sinif arkadasinizdir, kimi çok çabuk unutuverdiginiz bir sevgili,kimi bir café de aylarca her seyi ama her seyi paylastiginiz birisi;yada istifa ettiginiz bir yerden bir arkadasiniz! Soyadlari sorulmamis bir sürü hatirlanmayan isimde vardir defterde; ve süphesiz üstünde isim olmayan telefon numaralari korkunç bir operasyonla onlarca hayat, onlarca güzellik bir çirpida ortadan kaldirilir.
INSAN TELEFON DEFTERINI TEMIZE CEKERKEN BAZI ISIMLER UZERINDE DURUR. Onca zaman sonra bir kez arasaniz,sesini duysaniz... Ona edilebilecek bir çift sözünüz yoktur! Birlikte gittiginiz filmler,meyhaneler,evler birbirinizi yillar sonra özlemenizi saglayacak sevgiyi asilamamistir size. Yalnizca bir isimdir simdi o. Temize çekerken atlarsiniz hemen. Derhal çevirirsiniz sayfayi telasla, alelacele. O,isim geçmiste kalmistir.
INSAN TELEFON DEFTERINI TEMIZE CEKERKEN HAYATINIDA SORGULAR! Hangisi ihanet etmistir,hangisi yalvarmistir kendisini birakmamaniz için;hangisinin bir süre sonra arkanizdan konustugunu duymussunuzdur;hangisi sizi en güzel öpmüstür;hangisi rüyalariniza girmistir, hangisinin ayak parmaklari ilginizi çekmistir;hangisinin burnundaki killar sizi asiri rahatsiz etmistir;hangisine hediye alirken zorlanmissinizdir; hangisiyle en hararetli tartismalara girip kavga etmissinizdir; hangisinin esine sizde büyük bir ask duyup bunu aciyla gizlemissinizdir; hangisi için sabahlara kadar içip içip aglamissinizdir?!... Dogrular,yanlislar,hatalar,tutkular!
INSAN TELEFON DEFTERINI TEMIZE CEKERKEN YALNIZLIGINIDA KANITLAR. Bütün bu insanlar simdi nerede, ne yapmaktadirlar? Saat elbette dörttür! Paradoks, labirent, koni, tüm bilimsel ifadeler ve mantalite tersine dönmüstür. Ters dönmüsüzdür. Bu tek basinalik ve bu isim katliami aslinda size ters gelir... Çalan telefona bakarsiniz .Acaba? Acaba telefon defterini temize çeken bir arkadasinizin son anda kurtarma çabasi midir? Bir iki kirik sözcük,yarim yamalak bir bulusma,belki... Bilemezsiniz.
LUTFEN. AMA LUTFEN TELEFON DEFTERLERINIZI KAYBETMEYINIZ....
* Sitedeki güncellemelerden haberdar olmak için Ana Sayfadaki Bilgilendirme Formunu doldurabilirsiniz.